Malpraktis Davalarında İlliyet Bağı

Tarih: | Yazar:

Bu konuda hukuki yardım almak ister misiniz ?

Malpraktis davalarında illiyet bağı yargılama sürecinde alınan bilirkişi raporunda açık bir şekilde tespit edilmesi gereken, davanın sonucunu önemli ölçüde etkileyen kavramlardan bir tanesidir. İlliyet bağı meydana geldiği iddia edilen zarar ile kusurlu olduğu iddia edilen eylem arasındaki fiili bağlantıyı ifade etmektedir. Aynı zamanda tıbbi malpraktiste illiyet bağı kamuda çalışan hekimler ile özel sektörde çalışan hekimler arasında önemli bir ayrıma yol açan noktalardan bir tanesidir…

Genel kusur teorisinde failin tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Yapılan işlem ile ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağı yoksa fail oluşan zarardan sorumlu olmaz. Ancak bunun malpraktis davaları bakımından bir takım istisnaları söz konusu olabilmektedir. Hukuk, ceza ve idari davalara yansıyan bu istisnai halleri yazımızda açıkladık.

malpraktis davalarında illiyet bağı

Tıbbi Malpraktis Davalarında İlliyet Bağı ve Tazminat Sorumluluğu

Tıbbi müdahale neticesinde meydana geldiği iddia edilen bir zararın hekimin kusurlu fiili yani tıbbi malpraktis neticesinde oluştuğu iddiası ile açılan maddi ve/veya manevi tazminat talepli davalarda bilirkişinin temel iki görevi vardır. Bunlardan birincisi meydana gelen bir zarar varsa bu zararın tıbbi hata yani malpraktis sebebiyle mi meydana geldiği yoksa meydana gelen zararın hekime kusur atfedilemeyen bir komplikasyon hali mi olduğudur. Bilirkişi bu tespitin yanında ikinci bir önemli tespit daha yapması gerekir. Bu da meydana gelen zarar ile kusurlu olduğu iddia edilen fiil arasında illiyet bağı yani nedensellik bağı olup olmadığıdır.

Meydana gelen zarar ile hekimin tıbbi müdahalesi arasında bir illiyet bağı bulunmuyorsa artık bu noktada hekimin veya sağlık kuruluşunun herhangi bir sorumluluğu söz konusu olmaz. Dolayısıyla bilirkişinin hazırladığı raporda mutlaka illiyet bağını değerlendirmesi ve açık şekilde ortaya koyması gerekir:

Yargıtay 13. HD., E. 2000/1146 K. 2000/4438 T. 09.05.2000: “…mahkemece yapılması gereken iş, uygulanan cerrahi müdahalenin göze ilişkin olması ve estetik yönünün de bulunması nedeniyle, üniversitelerin bu ana bilim dallarında görevli, konusunda uzmanlık sahibi başka bilirkişilerden oluşturulacak bir kurula inceleme yaptırılarak, cerrahi müdahaleden önce, müdahale sırasında ve sonrasında, böyle bir müdahale yönünden alınması gereken önlemler, hazırlıklar, yapılacak işlemler, müdahale sırasında ve sonrasında uyulması ve uygulanması gereken tıbbi kural ve ilkeler çerçevesinde, olması gerekenler ile davalı hekimin yaptıkları arasında bir farklılık bulunup bulunmadığının, varsa bunların nelerden ibaret olduğunun, davalının eylemiyle doğan zararlı sonuç arasında bilimsel bir nedensellik bağı bulunup bulunmadığının, davalının kusuru varsa bunun oranının somut, dayanakları gösterilmiş ve denetime de elverişli bir şekilde saptanması, sonuçta ortaya çıkacak uygun duruma göre bir karar verilmesidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usule ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.”

Ancak ceza davalarında ve idari yargıdaki malpraktis davalarında illiyet bağı bakımından failin sorumluluğunu etkileyen önemli bir farklılık söz konusudur:

Ceza Davalarında Kamuda Çalışan Hekimler Bakımından İlliyet Bağı

Türk Ceza Kanunu‘nun 257/2. maddesindeki İhmal Suretiyle Görevi Kötüye Kullanma Suçu malpraktis davasında illiyet bağının kurulamadığı hallerde de kamuda çalışan hekimlerin ceza almasına sebebiyet vermektedir. Sadece kamuda çalışan hekimler bakımından uygulanan, özel sektörde çalışan hekimler bakımından uygulama alanı bulmayan bu düzenleme şu şekildedir:

Türk Ceza Kanunu 257/2Kanun’da ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisiüç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Bu düzenleme sebebiyle hekimin kusurlu fiili hastanın dava konusu yaptığı zarara doğrudan sebebiyet vermiş olmasa dahi, yani diğer bir anlatımla hekimin tıbbi müdahalesi ile hastanın zararı arasında illiyet bağı / nedensellik bağı bulunmasa dahi hekimin faaliyeti tek başına bir mevzuata/tıbbi standarda aykırılık teşkil ediyorsa kamu görevlisi olan hekim TCK 257/2 gereği cezalandırılabilmektedir.

Yargıtay CGK., E. 2017/271 K. 2017/278 T. 16.5.2017 “…Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 13.03.2013 tarihli raporu birlikte değerlendirildiğinde; sanığın davranışları ile meydana gelen ölüm neticesi arasında nedensellik bağının kesin olarak belirlenemediği, bu nedenle sanığın meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulamayacağı, bununla birlikte Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliğinin 24. maddesinin 2 ve 3. fıkraları gözetildiğinde sanığın, genel beden travmasına ve çoklu kemik kırıklarına maruz kalmış öleni stabilizasyonu sağlanıncaya kadar ve tıp çevrelerinde genel olarak kabul gördüğü şekilde yirmidört saat müşahede altında tutması veya başka bir sağlık kuruluşuna sevk etmesi gerekirken, beş saat sonunda taburcu ederek evine göndermesi suretiyle görevinin gereklerini yerine getirmekte ihmal gösterdiği, bu haliyle eyleminin TCK’nun 257/2. maddesinde düzenlenen görevi ihmal suçunu oluşturduğu ve bu suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği…”

Yargıtay 12. CD., E. 2019/13900 K. 2020/5228 T. 14.10.2020 Özel sektörde çalışan hekimin TCK 257/2’nin faili olamayacağına ilişkin bkz. “…ölüm neticesi ile sanığın tıp kurallarına aykırı davranışı arasında kesin bir illiyet bağının kurulamayacağının belirtilmesi karşısında, olaya uygun düşen bilirkişi raporlarındaki tespitlerin dosya içeriği ile uyumlu olduğu ve bu suretle taksirle öldürme suçunun unsurlarının oluşmadığı; ayrıca kamu görevlisi olmayan sanığın olaya konu tıbbi girişimi özel bir tıp merkezinde gerçekleştirmesi karşısında, somut olayda TCK’nın 257. maddesinde tanımlanan ihmali davranışla gerçekleştirilen görevi kötüye kullanma suçunun oluştuğundan da söz edilemeyeceği anlaşılmakla…”

İdari Yargıdaki Tıbbi Malpraktis Davalarında İlliyet Bağı ve Manevi Tazminat

İdari yargıda sağlık hizmetleri sebebiyle zarara uğradığını iddia edenlerin açtığı tazminat davaları bakımından da illiyet bağı ceza yargılamalarındaki bakış açısına benzer bir bakış açısı ile temel kusur prensibinden ayrılabilmektedir. Bilindiği üzere kamuda çalışan sağlık personeline doğrudan dava açılamamakta ve bu kişilerin tıbbi müdahaleleri neticesinde zarara uğradığını iddia edenler davalarını idareye karşı idare mahkemesinde tam yargı davası olarak ikame etmektedirler.

Danıştay’ın verdiği kararlar ile oluşturduğu bir içtihat olarak malpraktis davalarında illiyet bağının kurulamadığı bazı durumlarda idare aleyhine manevi tazminata hükmedilebilmektedir. Burada mahkemelerin yorumuna bakıldığında her ne kadar oluşan zarar ile hekimin tıbbi müdahalesi arasında illiyet bağı bulunmuyorsa da sağlık hizmetinin kusurlu işlemesi nedeniyle zarara uğrayanların yaşadığı elem ve ızdırabın manevi tazminat ile giderilmesinin gerekeceğine ilişkin bir yaklaşım söz konusudur.

Danıştay 15.D., E. 2018/3239 K. 2018/8194 T. 13.12.2018 “Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır” Danıştay söz konusu kararında uygulanan ilacın özelliği de göz önünde bulundurulduğunda oluşan siyatik sinir hasarının enjeksiyon uygulamasının bir komplikasyonu niteliğinde olduğunu, enjeksiyonun hatalı bölgeye uygulandığına ilişkin dosyada delil bulunmaması da gözetildiğinde idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı ve maddi tazminat talebinin reddi gerektiğine hükmetmiştir. Ancak enjeksiyon işlemi öncesi oluşabilecek risklerle ilgili yeterli aydınlatma yapılmamış olması ve hastanın aydınlatılarak onay verme hakkının elinden alınmış olması nedeniyle sağlık hizmetinin gereği gibi işletilmediği konusunda davacılarda endişe ve üzüntüye yol açacağından manevi tazminat taleplerinin değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.

Danıştay 15. D., E. 2014/7680 K. 2015/2672 T. 7.5.2015 Radyoloji uzman hekimlerinin mesai saatleri dışında nöbet tutmadıkları, araştırma görevlisi doktorlar tarafından radyolojik tetkiklerin değerlendirildiği, bu durumun da raporlar arasında farklılık oluşmasına sebebiyet verdiği ifade edilmiş, oluşan ölüm ile tıbbi uygulamalar arasında uygun illiyet bağı bulunmamasına rağmen idarenin organizasyon eksikliği nedeniyle sağlık hizmetini kusurlu işletildiği belirtilerek manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği ifade edilmiştir. “Bu durumda meydana gelen ölüm olayı ile sunulan sağlık hizmeti kapsamındaki tıbbi uygulamalar arasında uygun illiyet bağı kurulamamış ise de; manevi tazminatın niteliği gereği meydana gelen durum ile tıbbi uygulamalar arasında illiyet bağının aranmayacağı açıktır. Yine Adli Tıp Kurumu tarafından ifade edildiği üzere, dava konusu olayda idarenin işleyişine bağlı organizasyon eksikliği vardır. Bu durum da sağlık hizmetinin kusurlu işletildiğini göstermektedir. Bu bağlamda İdare Mahkemesi tarafından hükmedilen manevi tazminatın usul ve hukuka uygun olduğu anlaşılmakla, davalının bu yöndeki temyiz talebinin reddi gerekecektir.”

Danıştay 15. D., E. 2014/5822 K. 2015/3658 T. 4.6.2015 Hastanede tedavi olduğu sırada MRSA adlı bakteriyi kapan hastanın hayatını kaybetmesi ile bakteri arasında illiyet bağının kurulamadığının belirtildiği kararda: «Davacı tarafından, annesinin ameliyat esnasında bu bakteriyi kaptığı, bu nedenle manevi tazminat istemiyle bakılan davanın açıldığı, davacı yakınının, 07/11/2003 tarihli ameliyat öncesinde, farklı enfeksiyonlara neden olabilen MRSA adlı bakteriyi taşıdığına ilişkin herhangi bir tıbbi kaydın bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, davacı yakınının, davalı idareye ait hastanede, farklı enfeksiyonlara neden olabilen MRSA adlı bakteriyi kapmasında gerekli özen gösterilmeyerek sebep olunduğu anlaşılmaktadır. Bu veriler ışığında, meydana gelen ölüm olayı ile MRSA bakterisi arasında uygun illiyet bağı kurulamamış ise de; davacı yakınının hastane enfeksiyonu kapmaması adına hastane uygulamalarında oluşan eksiklik nedeniyle, davacı yakınında meydana gelen şüpheden kaynaklı manevi zararın giderilmesi gerekecektir.»

Danıştay 15. D. , E:2014/5867, K:2015/2320 T. 21.04.2015 “acil servise başvuran hasta ile ilgili ortopedi konsültasyonunun yaptırılmamış olmasının sağlık hizmetindeki organizasyon kusuru olarak kabul edildiği ve meydana gelen sekel ile sunulan sağlık hizmeti kapsamındaki tıbbi uygulamalar arasında uygun illiyet bağının bulunmadığının ifade edildiği kararda manevi tazminata hükmedilmiştir.”

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde lisans, Çankaya Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim dalında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Medeniyet Üniversitesi Tıp Hukuku bölümünde doktora yapmaktadır. Mesleğe Hâkim olarak başlayan TABAK, bir süre Elazığ ve Ankara'da hakimlik görevinde bulundu. En son, estetik operasyonlardan kaynaklı hukuki uyuşmazlıklara üst derece mahkemesi olarak bakan Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nde hakim olarak görev yapmakta iken hakimlik mesleğinden çekilerek serbest avukatlığa geçiş yaptı. Şuanda İstanbul Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık ve arabuluculuk yapmakta, sağlık Hukuku ağırlıklı olarak avukatlık faaliyetlerini devam ettirmektedir. Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız

Yorum yapın