Hekimin İspat Yükümlülüğü

Güncelleme Tarihi: 18 Ekim 2022

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında müteveffanın ölümünün davalı doktor tarafından tedbirsiz ve acemice yapılan kürtaj sonucu rahim mükozası ve adalelerinin ileri derecede harabiyete uğramasından ileri geldiği, davalı doktor kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini ispatlayamadığı sürece meydana gelen zararı tazminle yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 28.06.1978, 4-3539/696

Dava: Taraflar arasındaki maddi ve manevi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Adana Dördüncü Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 13.11.1972 gün ve 18-937 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi’nin 15.1.1976 gün ve 10495-434 sayılı ilamıyle “…. Yüksek Sağlık Şurası’nın ilk raporunda ölümün acemice bir müdahaleden ileri geldiği belirtilmiş olmasına rağmen ikinci Şura raporunda ölüm sebebinin gerekçesiz olarak septisemiye bağlanmış olması bir çelişkidir. Davalı doktorun müteveffaya aletle müdahalede bulunduğu hakkında yeterli delil mevcut olduğuna göre Yüksek Sağlık Şurası raporları arasındaki çelişki halledilmeden ve kesin olarak verilmiş bulunan ilk rapor nazara alınmadan davanın reddini yasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnmeyi kapsayan son hükmün süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar:

1 – Davacıların miras bırakanı Sabiha’nın düşük yaptıktan sonra Plesante (Eş)in gelmemesi üzerine akrabaları tarafından kürtaj için davalı doktorun muayehanesine götürülerek ücret ödenmek suretiyle kürtaj yaptırıldığı kürtajdan hemen sonra doktorun hastayı evine gönderdiği kanamanın durmaması ve hastanın sağlık durumunun endişe verici bir hal alması üzerine yine davalı doktora başvurulduğu bu defa doktorun serum reçetesi yazarak özel bir hastane ismi vermek suretiyle oraya gitmesini bildirdiği, burada yapılan seruma rağmen iyileşme olmaması karşısında hastanın devlet hastanesine götürüldüğü ve kısa bir süre sonra hastanede öldüğü dosyada bulunan belge ve sair delillerden açıkça anlaşılmaktadır.

2 – Otopsi raporunda rahim mükazası ve rahim adalesinin ileri derecede parçalandığı ve parçalarının yer yer koptuğu ve bir elin parmakları şeklinde saçaklı bir vaziyette harabiyete uğradığı, ölümün gerçek nedeni rahim mükozası ve rahim adalesinin ileri derecede parçalanarak harabiyete uğraması olduğu belirtilmiştir.

3 – Yüksek Sağlık Şurası’nın 29.5.1968 gün ve 6170 sayılı raporunun (3) numaralı bendinde, olayın cereyan ettiği şehirde mütehassıs tabip bulunan Devlet Hastanesiyle hususi hastane bulunduğuna göre bilinmeyen ve şüpheli şartlar içinde usule gelen gayri tam bir sıkıt vakasına bu gibi vakaların büyük ölçüde muhtemel ihtilatları düşünülmeden ve gerekli müddet yatakta müşahade altında tutmadan sağlık kurumları dışında müdahale edilmesinin tedbirsizlik olduğu ve yine aynı raporun (ı) numaralı bendinde de mahallinde yapılan otopsi sırasında tespit edilmiş olan rahim içi ensicesindeki harabiyete göre yapılan müdahalenin dikkatsizce ve acemice yapılmış bir müdahale olduğu açıklanmıştır.

4 – Her ne kadar morg mütehassısı ile bilirkişi potolog tarafından düzenlenen 11.8.1965 günlü Adli Tıp Raporu ile Yüksek Sağlık Şurası’nın 28.5.1970 günlü raporlarında ölüm septismemiye bağlanmış ise de yukarıda ayrıntıları ile belirtilen olayların inkişafı ve özellikle otopsi sonuçları, ölümün davalı doktor tarafından tedbirsiz ve acemice yapılan kürtaj sonucu rahim mükozası ve adalelerinin ileri derecede harabiyete uğramasından ileri geldiğinin ve ilk nedenselliğin tedbirsiz ve acemice yapılan kürtaj ile bağlantılı olduğunun kesin delilleridir.

5 – Kaldı ki davalı doktorla müteveffa arasında kürtaj yapılması konusunda akdi bir bağ doğduğuna göre BK’nın 96. maddesi hükmü karşısında davalı doktor kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini kanıtlamadıkça yaptığı işten doğan zararı tazmine mecburdur. Dosyadaki deliller davalı doktorun bu ispat yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılmasına elverişli nitelikte değildir.

Bu nedenlerle tazminat yönünden gerekli inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen sebeplerden dolayı HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA 28.06.1978 gününde ikinci görüşmede oybirliği ile karar verildi.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde lisans, Çankaya Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim dalında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Medeniyet Üniversitesi Tıp Hukuku bölümünde doktora yapmaktadır. Mesleğe Hâkim olarak başlayan TABAK, bir süre Elazığ ve Ankara'da hakimlik görevinde bulundu. En son, estetik operasyonlardan kaynaklı hukuki uyuşmazlıklara üst derece mahkemesi olarak bakan Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nde hakim olarak görev yapmakta iken hakimlik mesleğinden çekilerek serbest avukatlığa geçiş yaptı. Şuanda İstanbul Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık ve arabuluculuk yapmakta, sağlık Hukuku ağırlıklı olarak avukatlık faaliyetlerini devam ettirmektedir. Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız

Yorum yapın