Skolyoz Ameliyatı Sonucu Komplikasyon ve Görevli Mahkeme

Aşağıdaki Yargıtay Kararı’nda devlet hastanesinde gerçekleştirilen skolyoz ameliyatı nedeniyle oluştuğu iddia edilen maddi ve manevi zararların tazmini talep edilmiş; Yargıtay devlet hastanesinde görevli hekimin kamu görevlisi olması nedeniyle davalı hekime doğrudan dava açılamayacağı, idari yargının görevli olduğu, davalı hekim yönünden husumetten red kararının yerinde olduğu, davalı sigorta şirketi yönünden meydana gelen durumun komplikasyon olduğu, hekime atfı kabil kusur bulunmadığı doğrultusundaki Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda red kararının yerin olduğuna hükmedilerek istinaf kararı onanmıştır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi         2021/2338 E.  ,  2022/6611 K.

Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 24.05.2018 tarih ve 2016/588 E- 2018/452 K. sayılı kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nce verilen 03.02.2021 tarih ve 2018/2807 E- 2021/170 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, müvekkili …’in 30.09.2015 tarihinde Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde omuriliğindeki eğriliğin giderilmesi amacıyla skolyoz ameliyatı olduğunu, ameliyat sırasında müvekkilinin omuriliğine ve sinirlerine zarar verildiğini, ameliyatı gerçekleştiren doktorların ağır kusuru neticesinde bitkisel hayata giren müvekkilinin bütün ömrünü bilinci kapalı olarak yatağa mahkum geçirmek zorunda kalacağını, müvekkilinin henüz 16 yaşında olup oldukça genç olduğunu, maddi ve manevi olarak ağır kusur ve ihmal nedeni ile zarara uğradığını, ameliyatı gerçekleştiren doktor …’nun omurilik ve sinirlere yanlış müdahale ettiğini, doktorun … tarafından tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigortasının mevcut olduğunu, manevi olarak bu travmanın ömür boyu atlatılmasının imkansız olduğunu ileri sürerek müvekkilleri adına fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla iş göremezlik için 500,00 TL ve bakım ücreti için 500,00 TL olmak üzere 1.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsiline; müvekkili …’ın yaşadığı durumun onun ve diğer davacılar olan anne babasının tüm hayatını etkilediği ve bundan sonraki hayatlarında büyük manevi sıkıntılar yaşayacağı gözönüne alınarak … için 150.000,00 TL, … için 150.000,00 TL, … için 150.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 450.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkilinin beyin ve sinir cerrahisi uzmanı hekim olduğunu ve halen Dışkapı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalıştığını, hasta …’in 2015 yılı Ağustos ayında giderek artış gösteren omurgada eğrilik ve sol omuzda düşüklük nedeni ile günlük aktivitelerde zorlandığı ve dış görünüşte bozulma olduğu ve sırtındaki kamburluk nedeni ile sırt üstü yatamadığı gibi yaygın bel ve sırt ağrısı şikayetleri nedeni ile hastaneye başvurduğunu, hastanın yapılan muayenesinde adelösan idiyopatik skolyoz tanısı konularak Dışkapı Beyin ve Sinir Cerrahi Kliniğine yatırıldığını, 30.09.2015 tarihinde davacının ameliyatının yapıldığını, hastanın ameliyattan 16 saat sonra aniden oksijen satürasyonunu düşmesi, kalp hızının yavaşlaması ve tansiyonlarının düşmesi üzerine hemen anestezi ve reanimasyon ekibine haber verildiğini, hastanın yeniden uyutularak entübe edildiğini, ayrıntılı konsültasyonlar sonucunda akut solunum yetmezliği teşhisi konulduğunu; müvekkilinin devlet hastanesinde çalışan bir kamu görevlisi olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken meydana gelen zararlara ilişkin iddialarla açılan davaların idare aleyhine açılması gerektiğini; davacıların aynı iddia ve taleplerle Ankara 11. İdare Mahkemesi’nde 2016/1871 Esas numarası ile kayıtlı bir dava açtıklarını, davanın halen derdest olduğunu ve bu davadan daha önce açıldığını, davacıların aynı, talebin aynı ve iddiaların da aynı olduğundan derdestlik sebebi ile davanın reddi gerektiğini, olayın bir kamu hastanesinde gerçekleşmesi, bunun bir idari eylem olması sebebi ile huzurdaki davada idari yargı yolunun caiz olduğunu ve mahkeme görevli olmadığından yargı yolu itirazında bulunduklarını; ayrıca bir an için huzurdaki davanın tarafları özel hukuk kişileri olduğundan TTK anlamında ticari bir dava olmadığını, HMK’na göre tüketici mahkemelerinin görevine girdiğini; davanın esasına yönelik olarak ise, müvekkilinin özenli şekilde davrandığını, bulguları toplayıp konseye sunduğunu, doğru teşhis koyarak hasta için en yararlı olan çözümü yerine getirdiğini, talep edilen tazminatların fahiş olduğunu, faize ve faiz oranına itiraz ettiklerini, tarafların sosyo ekonomik durumlarının dikkate alınmadığını, talep edilen tutarın davacıları zenginleştirecek miktarlar olduğunu; öte yandan müvekkilinin tacir olmadığını, yaptığı işin de dava konusunun da ticari olmadığını, bu sebeple de ticari faiz talebinin haksız olduğunu; maddi tazminatın fazlaya ilişkin kısmının saklı tutulması istemini de kabul etmediklerini, davacının tüm maddi zararı belirli iken şartları olmayan bu kısmi davayı açmasının hukuka aykırı olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacılar tarafından ileri sürülen iddialara ilişkin delil ve belgelerin taraflarına tebliğ edilmediğini, gerek maddi vakıa gerekse dava dilekçesinde iddia edilen hiçbir hususu kabul anlamına gelememek üzere; davalı hekim …’nun dava konusu olay benzeri riskler bakımından müvekkili şirket tarafından tanzim edilen 05.08.2015/2016 vadeli 376993712 poliçe nolu tıbbi kötü uygulamaya ilişkin mali sorumluluk sigorta poliçesi ile güvence altına alındığını, ancak davalının müvekkili şirketçe poliçe teminatı altına alınmış olmasının, teminatın tamamen ve otomatik olarak ödeneceği anlamına gelmediğini, dava konusu olayda sigortalı hekimin kusurlu olduğu iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, zira hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için gerçekleştirilen teşhis ve yöntemlerde tıbbi standartın uygulanmamış olması gerektiğini, tıbbi standartın uygulandığı yerde müdahale tıp biliminin gereklerine uygun ise hekimin sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini, sigortalı hekimin tıbbın gerektirdiği azami beceriyi gösterdiğini, yapılabilecek en iyi tedaviyi gerçekleştirdiğini, mesleğinin gereğini başarılı bir şekilde uyguladığını, olayda sigortalı hekimin hiçbir kusurunun bulunmadığını, öte yandan davacının tazminat taleplerinin dayanaksız ve fahiş olduğunu; kabul anlamına gelmemekle birlikte yerleşik Yargıtay içtihatları gereği manevi tazminatın zenginleşme aracı olarak kullanılmaması gerektiğini savunarak öncelikle davacı yanın delillerinin taraflarına tebliğine, kusur durumu yönünden Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmasına, mevcut olması halinde ceza dosyasının bekletici mesele yapılmasına, her halükarda haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesi, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli olan davalı doktor hakkında, görevi sırasında ve görevinden dolayı gerçekleştirilen ameliyatın kusurlu yapıldığı iddiası ile tazminat talep edildiği, Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1. maddesi gereğince, kamu görevlilerin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeni ile oluşan zararlardan doğan tazminat davaları kendilerine rücu edilmek kaydı ile ve kanunda gösterilen koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilebileceğinden, bu davalının açılan bu davada davalı sıfatının bulunmadığı, bu nedenle davalı aleyhine açılan davanın sıfat yokluğundan reddi gerektiği, diğer davalı … yönünden ise, ameliyatı gerçekleştiren doktorun kusur durumunun değerlendirilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kurulunun 26.12.2017 tarihli raporuna göre kişide “S” şeklinde skolyon tespit edilerek thorakal -Lomber 5 düzeyinde skolyoz operasyonu yapılmış olduğu, skolyoz için yapılan cerrahi girişimler arasında söz konusu ameliyat şeklinin uygulanan yöntemlerden biri olduğu, bu tür ameliyatlardan sonra söz konusu klinik şikayetlere neden olan bulgularda tam düzelme olamayabileceği, bunun yanı sıra ameliyat sonrasında ortaya çıkan beyin ve akciğer ödeminin bu tür ameliyatlardan sonra ortaya çıkabilen herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, söz konusu komplikasyonları gidermeye yönelik müteaddit operasyonların yapılabileceği, komplikasyon yönteminin uygun olduğu cihetle dava konusu olayda kişinin tedavisine katılan sağlık görevlilerinin uygulamalarının tıp bilimince genel kabul görmüş ilke ve kurallara uygun olduğu, dolayısıyla ilgili sağlık çalışanlarına atfı-kabil kusur bulunmadığı şeklinde görüş bildirildiği, raporun dosya kapsamı dikkate alınarak düzenlendiği, denetime elverişli olduğu gerekçesi ile davacılar …, Ahmet ve Hamide tarafından davalılar … ve … aleyhine açılan manevi tazminat talepli davaların reddine, davacı … tarafından davalılar … ve … aleyhine açılan maddi tazminat talepli davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 21,40 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 04/10/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde lisans, Çankaya Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim dalında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Medeniyet Üniversitesi Tıp Hukuku bölümünde doktora yapmaktadır. Mesleğe Hâkim olarak başlayan TABAK, bir süre Elazığ ve Ankara'da hakimlik görevinde bulundu. En son, estetik operasyonlardan kaynaklı hukuki uyuşmazlıklara üst derece mahkemesi olarak bakan Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nde hakim olarak görev yapmakta iken hakimlik mesleğinden çekilerek serbest avukatlığa geçiş yaptı. Şuanda İstanbul Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık ve arabuluculuk yapmakta, sağlık Hukuku ağırlıklı olarak avukatlık faaliyetlerini devam ettirmektedir. Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız

Yorum yapın