Taahhüt edilen sonucu tam ve gereği gibi yerine getirilmediği, estetik müdahalelerin sonucu itibariyle davacı iş sahibi yararına sonuç vermediği, meydana getirilen eserin ayıplı olduğu

Yargıtay Kararı – 6. HD., E. 2022/2697 K. 2023/3137 T. 4.10.2023

İNCELENEN KARARIN

TARİHİ : 23.12.2016

HÜKÜM/KARAR : Red

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 5. Tüketici Mahkemesi

SAYISI : 2018/75 E., 2021/210 K.

Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat istemli davadan dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının göğüslerinin büyük olması nedeniyle davalı hastanede davalı … ile görüştüğünü, davalı doktorun göğüs toparlama ile sıkıntının giderilebileceğini ve kollarda sarkma olduğundan kol germe ameliyatının da birlikte gerçekleştirilebileceğini söylediğini, 2 operasyon için 7.000-TL bedel karşılığında 10.04.2014 tarihinde davalı hastanede davalı doktor tarafından ameliyat edildiğini, ameliyat sonrası oluşan iltihap ve ağrılar için her defasında verilen antibiyotiklerle eve gönderildiğini, davacının gittiği farklı hastanelerde doktor mağduru olduğunun söylendiğini, ameliyattan 9 ay sonra ağrı ve sıkıntılarının devam etmesi üzerine aynı hastaneye tekrar giderek tekrar başka yerde ameliyat olmak için ücret talep ettiğini, hastane yönetiminin davalı doktor …’in fazla şikayet aldığından işine son verildiğini, hatanın kendilerinde olduğunu beyan ederek ikinci ameliyatı ücretsiz yapacaklarını söylediğini ve davacının, diğer davalı doktor … ile görüşerek 13.01.2015 tarihinde ameliyat edildiğini, ameliyattan sonra davacının sıkıntılarının devam ettiği ve değişen hiç birşey olmadığı, davalı doktorlar tarafından gerçekleştirilen ameliyatlardan sonra davacının kolunu kullanamaz olduğunu, omuzunda yırtık ve buna bağlı kistler oluştuğunu, kolunun altında ve göğsünde sürekli kontrol altında olduğu kitleler oluştuğunu, göğsünün birinin büyük, birinin küçük kaldığını, kolunda potluk oluştuğunu, estetik ameliyat denilmesine rağmen dikiş izlerinin kaldığını, davacının, her ameliyat sonrası işe gidemediği ve rapor almak zorunda kaldığından davacının işine son verildiğini, davacının ameliyat için arabasını sattığını, psikolojisinin bozulduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000-TL maddi, 200.000-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenmiştir.

II. CEVAP

1.Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının daha önce mide küçültme operasyonu geçirdiğini, davacıya kendi şikayetleri doğrultusunda yönlendirme yapılmadan meme dikleştirme ve kol germe ameliyatları önerildiğini, görüşme sırasında planlanan ameliyatlar için geçerli tüm bilgilerin davacıya sözlü, yazılı ve görsel olarak anlatıldığını, görüşme sırasında davacıya çok memnun kalacağı, ağrılarının olmayacağı gibi kesin beyanının olmadığını, davacı tarafından 7.000-TL’nın hastane muhasebesine yatırıldığını, operasyon sonrası ilk saatte davacı hastaya defalarca telkin edilmesine rağmen davacı hastanın odasından hemşirelerden habersiz ayağa kalkıp düştüğünü, ayağa kalkma öncesinde davacı hastaya meme ve kol ameliyatını koruma amaçlı takılan korse ve sütyenler takılmamışken davacı hastanın mobilize olmasının ameliyat sonuçlarını riske soktuğunu, davacının aynı gün 6 kat aşağı inerek sigara içerken yakalandığını, davacının, tedavi sürecinde özensiz davrandığını, davalı doktorun Eylül 2014 tarihinde davalı hastaneden kendi isteği ile ayrıldığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının şikayetleri olmuş olsa dahi şikayetlerin bulunduğu zaman, davalı doktorun hastanede çalışmadığı döneme rastladığından davalıya atfı kabil kusur bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.

2.Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; 2016 yılının ilk aylarında, daha önce meme ameliyatı yapılmış ve enfeksiyon geçirmiş, maddi imkanları yetersiz genç bir bayan hasta hakkında görüşünün istendiğini, hastanenin bir çalışanı olmadığını ve bazı hallerde destek amacı ile davalı hastaneye gittiğini, hastayı davet ederlerse bir sonra geldiği dönemde kendisini görebileceğini söylediğini, daha sonra geldiğinde teşhis için özenle ayrıntılı anemnez alındığını, fiziki muayene yapılıp gerekli laboratuar tetkiklerine başvurulduğunu, bu işlem ve ameliyat için ücret alınmadığını, davacının dava dilekçesinden genel cerrahi uzmanından görüş alması konusunda uyarı ve tavsiyelerine itibar etmediğinin anlaşıldığını, davalı doktorun mümkün olan her türlü özeni göstermesine rağmen hastanın bünyesel yapısı çok sınırlı müdahale edilebilir olduğunu, davacının maddi ve manevi tazminata ilişkin talepleri açık olmadığı gibi ve delili de bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.

3.Davalı Bileşim Turizm İnşaat San ve Tic A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı hastanenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı, davacıya uygulanan tıbbi işlemde herhangi bir mesleki hata olmadığını, kusur iddiasını, zarar ve ziyanı kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için uygulanan tıbbi işlemde mesleki hata olduğu kanaatine varılsa dahi, davalı hastane açısından kusur izafe edilmesi ve/veya adam çalıştıranın sorumluluğu kapsamında sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, istihdam edilen ve davacıya tıbbi müdahalede bulunan hekimlerin görevlendirme ve işe alımlarında özenli davranıldığı, alanında uzman hekimler çalıştırıldığını, davacıya uygulanan tıbbi işlemin ne estetik uygulamalara dönük kısmında ne de sair hususlarda kendisine %100 başarı garantisi verilmediğini, muhtemel komplikasyonlar ve olasılıkların ayrıntılı olarak izah edildiğini, her iki operasyon kapsamında, hem öncesinde hem de süreçlerde ayrıntılı bir şekilde yazılı ve sözlü olarak aydınlatıldığını, talep ve rızasının alındığını, davalı hastane ve davalı doktorların gerekli dikkat ve özeni gösterdiklerinden davacının beklentilerinden sorumlu tutulamayacaklarını, davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin dayanaksız olduğunu bildirerek, davanın Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketine ihbarı ile davanın reddine karar verilmesi istemiştir.

4.İhbar olunan … vekili dilekçesinde özetle; davanın reddi ile HMK md.64, 68, 69 gereği ihbar olunan sıfatını taşıdıklarından haklarında hüküm kurulmamasına karar verilmesi istenmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacının, geçmişinde mide küçültme ameliyatı olduğu, davalı hastanede, Dr. … tarafından 10.04.2014 tarihinde, meme dikleştirme ve kol germe ameliyatı, 13. 01.2015 tarihinde Dr. … tarafından büyütme mammoplastisi işlemi yapıldığı, önceki ameliyatın izlerinin revize edildiği, heyette Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanının bulunduğu Adli Tıp 7. İhtisas Kurulunun davacının muayenesi sonrasında düzenlenen raporda, davalı doktorlar tarafından yapılan ameliyatlar ve yöntemlerinin, tekniğinin doğru olduğu, izlerin tamamen ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı, saptanan bulgular ve izlerin kabul edilebilir sınırlar içinde olduğu, sarkmaların tamamen giderilemeyeceği, tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, hekimin özen borcunu yerine getirmiş olduğu, davacı muayene edilerek düzenlenen 08.04. 2021 tarihli raporda da, adı geçen davalı doktorlar tarafından yapılan ameliyatlardan sonra davacı şikayetlerinin doktorların özen eksikliğinden ziyade, davacının geçirdiği mide küçültme ameliyatı sigara içilmesi gibi faktörlere bağlı olduğu, meme dokusundaki protez sarkmasının, gebelik, fazla kilo alma gibi durumlardan sonra görülebileceği, davacının hamilelik geçirmiş olmasının değerlendirmeyi güçleştirdiği bildirilmiş olup, yapılacak işlemler ve sonuçları ile ilgili olarak davacının bilgilendirilmiş olduğu dosyada mevcut onam formları ile sabit olduğu gibi, adli tıp raporundaki tespit ve açıklamalar, bilirkişi heyet raporunun davacının muayenesi sonrası düzenlenmiş olması ve yapılan değerlendirmeler itibariyle raporlar hüküm vermeye yeterli bulunmakla, ek rapor alınmadan dosya içeriği değerlendirilerek düzenlenen raporlar ile davalı doktorlar ve davalı hastanenin yapılan işlemler nedeniyle kusurlu kabul edilemeyeceği, sorumlulukları bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin ameliyat öncesi ve sonrasında doktorun bütün önerilerine riayet ettiğini, bu doğrultuda raporlara itiraz ettiklerini, müvekkilinin ilk ameliyattan itibaren sıkıntı yaşadığını ve davalı hastanenin hekim hatasını kabul edip ikinci ameliyatı gerçekleştirdiğini, üniversiteden alınan raporda; müvekkilinin hamilelik geçirmiş olması sebebiyle değerlendirmede sıkıntı yaşandığını bu nedenle tam tespit yapılamadığı kanaatinin belirtilmesinden dolayı yeniden rapor alınması istenilmişse de mahkemece ek rapora gerek duyulmayarak davalıların beyanları doğrultusunda karar verildiğini, davada eksik inceleme söz konusu olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olduğundan davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle;; müvekkilinin ameliyat öncesi ve sonrasında doktorun bütün önerilerine riayet ettiğini, bu doğrultuda raporlara itiraz ettiklerini, müvekkilinin ilk ameliyattan itibaren sıkıntı yaşadığını ve davalı hastanenin hekim hatasını kabul edip ikinci ameliyatı gerçekleştirdiğini, üniversiteden alınan raporda; müvekkilinin hamilelik geçirmiş olması sebebiyle değerlendirmede sıkıntı yaşandığını bu nedenle tam tespit yapılamadığı kanaatinin belirtilmesinden dolayı yeniden rapor alınması istenilmişse de mahkemece ek rapora gerek duyulmayarak davalıların beyanları doğrultusunda karar verildiğini davada eksik inceleme söz konusu olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, eser sözleşmesi niteliğindeki estetik müdahaleden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 369 ncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 nci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 49, 50/1, 56/1, 470-486. maddeleri, Avrupa Biyotıp Sözleşmesi’nin 4 ncü maddesi.

3. Değerlendirme

Davacı, meme küçültme, dikleştirme ve kol germe gayesiyle yani estetik amaçla davalı hekimlere başvurmuş olduğuna göre, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi bulunduğu, estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanması ve sürecin sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi hususlarının taraflar arasındaki eser sözleşmesinin konusu olduğu açıktır.

Sözleşme ile davacıya estetik müdahalelerde bulunulması kararlaştırıldığından, davacı ile davalı hekimler arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle hekim ile hasta arasında tıbbi zorunluluk sebebiyle gerçekleştirilen tedaviye ilişkin vekalet sözleşmesinden farklı olduğu ve eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesinde yüklenicinin edimi; bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin edimi ise; karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir.

Eser sözleşmelerini, diğer iş görme sözleşmelerinden ayıran önemli hususlardan birisi sonuç sorumluluğu, yani tarafların iradeleri doğrultusunda yüklenici tarafından bir sonucun meydana getirilmesi taahhüdü, sonucun garanti edilmesidir. Burada, vekâlet akdindeki gibi sonuç taahhüt edilmeksizin sadece bir işin görülmesi taahhüdü bulunmamakta, bir eserin-sonucun yaratılıp teslim edilmesi borcu altına girilmektedir. Sonucu taahhüt eden yüklenici Türk Borçlar Kanununun 471 inci maddesi uyarınca iş sahibinin yararını gözeterek özen görevini sadakatle yerine getirmek zorundadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davranışları esas alınacaktır. Sadakat borcu, yüklenicinin iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapma, zararına olacak şeyleri yapmama anlamını da ifade eder. Yine Türk Borçlar Kanununun 472 nci maddesine göre hekimin ameliyattan sonra oluşabilecek her türlü komplikasyonu iş sahibine tüm sonuçları ile açıklaması, gerçekleşmesi olası tüm bu sonuçlar için hastanın aydınlatılması ve bilgilendirilmesi zorunludur.

Eser, yüklenicinin sanat ve beceriyi gerektiren, bir emek sarfı ile gerçekleştirilen sonuçtur. Yüklenicinin eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmesi, davalı yüklenicinin hem sadakat hem de özen borcunu kapsar. Burada belli bir sonucun ortaya çıkması amaçlandığından meydana getirilen eserin iş sahibinin beklentisini karşılamaması halinde, sözleşmedeki yarar dengesi iş sahibi aleyhine bozulmuş olur. Bu bakımdan eserin fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin beklentilerini karşılar özellikleri taşıması aranır. Aksi halde eserin ayıplı olduğu kabul edilir. Ayıplı eseri meydana getiren yüklenici ise, ortaya çıkan ayıp ve eksiklerden sadakat ve özen borcu nedeniyle sorumludur. Yüklenici, hangi yöntemi kullanırsa kullansın eserin ayıpsız olarak ortaya çıkması gerekmekte olup, diğer bir deyişle eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin sorumluluğundadır.

04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde 25311 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen Avrupa Biyotıp Sözleşmesi 16.03.2004 tarihinde onaylanmış olup, sözleşmenin “Meslek Kurallarına Uyma” başlıklı 4. maddesinde, “araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir” düzenlemesi karşısında, davacıya hastane ortamında tıbbi müdahalede bulunulduğuna göre bu sözleşme hükümleri de esas alınarak uyuşmazlığın çözümü zorunludur. Sözleşmenin 4. maddesinde kastedilen standartın da, tıbbi standart olduğu tartışmasız olup, tıbbi standartlara aykırılık teşhis ya da tedavi aşamasında ya da müdahale sonrasındaki süreçte noksanlık ya da yanlışlık şeklinde gerçekleşebilir. “Tıbbi Standart” hekimin tedavinin amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmekte olup, denenmiş ve bilinen temel meslek kurallarıdır. Sözleşmenin eser niteliğindeki estetik müdahalelerde de uygulanacağının kabulü zorunludur. Ayrıca 5. maddede, aydınlatılmış rıza alınması zorunluluğu açık bir şekilde düzenlenmiştir.

Ameliyat ve dava tarihinde yürürlükte olan TBK’nın 56. maddesinde; “Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir” düzenlemesi mevcuttur.

Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı, kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir.

Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir.

Maddi zararda olduğunun aksine manevi tazminatta kesin bir hesabın yapılması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak TMK’nın 4. maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir. Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.

Yukarıda yer verilen ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesince Adli Tıp Kurulu 7. İhtisas Kurulu’nun 25.09.2019 tarihli raporunda ilk ameliyatı yapan Plastik Cerrahi Uzmanı Dr. … ve ikinci ameliyatı yapan Plastik Cerrahi Uzmanı Dr. …’nun uygulamalarının tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, sağlık hizmetinin yürütülmesinde idarenin organizasyon hatası tespit edilmediği kanaatinin bildirildiği, bu rapora itiraz üzerine Estetik, Plastik ve Rekonstürktif Cerrahi uzmanlarından oluşan 3 kişilik bilirkişi kurulundan aldırılan 12.04.2021 tarihli raporda davacının şikayetine konu hususların hekimlerin cerrahi özen eksikliğinden ziyade, mide küçültme ameliyatı, hastanın sigara içmesi gibi yara iyileşmesini kötü etkileyen faktörlere ve deri kalitesi bozulmuş hastada hamilelik ve geçen zaman ile bu deformitenin oluştuğu/ağırlaştığı kanaatinin bildirildiği, alınan raporlara dayanılarak davalı hekimlerin kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmişse de; taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde davacının meme küçültme, dikleştirme ve kol germe ile ilgili isteminin yüklenici tarafından daha güzel bir görünüme kavuşturulacağı yönünde bir garanti verilmesi ve müdahale sonrası sürecin sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi niteliğinde olduğu, ancak yapılan ilk ameliyat ve sonrasındaki revizyon ameliyatında da taahhüt edilen sonuç gerçekleşmediğinden, özellikle dosya kapsamına göre 10/04/2014 tarihinde gerçekleştirilen meme küçültme, dikleştirme ve kol germe operasyonu kapsamında aynı gün meme küçültme, dikleştirme ameliyatı için davacının aydınlatılmış onamının alındığı ancak aynı operasyonda gerçekleştirilen kol germe ameliyatı için davacının aydınlatılmış onamının alınmadığı, 13/01/2015 tarihinde gerçekleştirilen revizyon operasyonunda ise meme büyütme ameliyatı için davacının aydınlatılmış onamının alınmadığı da gözetildiğinde, davacıya yapılan estetik müdahalenin sonucu itibariyle davacı iş sahibi yararına sonuç vermediği anlaşıldığından, dava konusu tıbbi müdahalenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğunu gözetmeyen ve bu hususta değerlendirme içermeyen bilirkişi raporlarına dayanılması hatalı olmuştur.

Açıklanan nedenlerle davalı hekimlerin gerek ilk ameliyatta gerekse revizyon ameliyatında taahhüt edilen sonucu tam ve gereği gibi yerine getiremediği, davacıya yapılan estetik müdahalelerin sonucu itibariyle davacı iş sahibi yararına sonuç vermediği, meydana getirilen eserin ayıplı olduğu anlaşıldığından, davacının manevi tazminat talebi yönünden mahkemece somut olayın özelliklerine, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre takdir edilecek uygun miktarda manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi; maddi tazminat talebi yönünden ise davacının uğradığını iddia ettiği ve 10.000 TL olarak talep ettiği maddi zarar kalemlerinin nelerden ibaret olduğunun HMK’nın 31 inci maddesi gereğince davacıya açıklattırılması ve açıklattırılan istek kalemleri değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi de hatalı olup, açıklanan nedenlerle kararın bozulması uygun bulunmuştur.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

04/10/2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde lisans, Çankaya Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim dalında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Medeniyet Üniversitesi Tıp Hukuku bölümünde doktora yapmaktadır. Mesleğe Hâkim olarak başlayan TABAK, bir süre Elazığ ve Ankara'da hakimlik görevinde bulundu. En son, estetik operasyonlardan kaynaklı hukuki uyuşmazlıklara üst derece mahkemesi olarak bakan Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nde hakim olarak görev yapmakta iken hakimlik mesleğinden çekilerek serbest avukatlığa geçiş yaptı. Şuanda İstanbul Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık ve arabuluculuk yapmakta, sağlık Hukuku ağırlıklı olarak avukatlık faaliyetlerini devam ettirmektedir. Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız

Yorum yapın